
Mümin, çıkarı zedelense dahi kesinlikle dürüst olmalı, boş bulunup bir an için yanlış bir söz söylese dahi mutlaka hemen ardından doğruları açıklamalıdır. Allah bir ayetinde insanın aleyhinde dahi olsa doğruları söylemesini emretmektedir:
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
Bir insanın yalanını veya bir başka günahını itiraf ederek, Allah'tan bağışlanma dilemesi ve bu günaha bir daha girmemek üzere tevbe ederek söz vermesi, ona çok fazla güzellik ve nimet kazandırır. Herşeyden önce mümin Allah'ın sevgisini ve rahmetini kazanmak için bunu yapmakla yükümlüdür. Ayrıca insanın böyle bir itirafta bulunarak, hatasını düzeltmesi onun kibirini kırar ve ona tevazu getirir.
Allah Kuran'ın birçok ayetinde işlediği suçtan sonra, hatasını fark ederek Allah'a yönelen ve tevbe eden müminlerin örneklerini verir. Bu, mümin için bir güzellik ve Allah'ın rahmetini, cennetini ve rızasına kazanmaya bir vesiledir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Diğerleri günahlarını itiraf ettiler, onlar salih bir ameli bir başka kötüyle karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tevbelerini kabul eder. Hiç şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Tevbe Suresi, 102)
Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah'tan bağışlanma dilerse Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (Nisa Suresi, 110)
Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)
Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) Yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık (ecir var.) (Al-i İmran Suresi, 135-136)
Suçunu itiraf ederek tevbe eden bir insanın üzerinden şeytanın etkisi kalkmış, bu kişi Allah'ın yoluna uymuş demektir. Allah Kuran'da bazı insanların Allah'a bazılarının ise şeytana kulluk ettiklerini şöyle bildirmektedir:
Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver. (Zümer Suresi, 17)
Oysa şeytanın insanlar üzerinde çok zayıf bir etkisi vardır. Şeytan sadece yalanlar söyler, insanları aldatmak için hikayeler fısıldar. Ancak hiçbir zaman insanlar üzerinde zorlayıcı bir etkisi olmaz. Ne var ki, çıkarlarına ve dünyaya düşkün, kibirli insanlar hemen şeytanın telkinlerinden etkilenirler. Müminler ise Allah'a olan sevgi ve bağlılıklarından dolayı, şeytanın etkisine girmezler. Şeytan onları kısa süreli etkilese bile hemen Allah'ı düşünerek doğruları görürler. Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi:
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir. (Nahl Suresi, 99-100)
Allah'tan korkup sakınan bir insan, çıkarları ne kadar zedelenirse zedelensin, Allah'ın razı olmayacağı bir şeyi asla yapmaz. Her davranışında tek ölçüsü Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmaktır. Kibirli, nefsine düşkün, hep tutkularının peşinde koşan bir insan ise, hemen günaha girebilir.
Allah bir ayetinde bu iki farklı özelliğe sahip olan insanları şöyle karşılaştırmaktadır:
Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o. İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah'ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır. (Bakara Suresi, 206-207)
Bu ayetlerde bildirilen söz konusu insanlardan kibirli olan, nefsi için kolaylıkla yalan söyleyebilir. Allah'ın rızası için nefsini satan ise, çıkarları ne kadar zedelenirse zedelensin, asla yalan söylemez.
İslam alimlerinden Mehmed Zahid Kotku, müminlerin neden yalana tenezzül etmediklerini açıklayarak, yalancının uğrayacağı sonu şöyle hatırlatır:
... Şu halde yalan, kendi menfaatini, çıkarını cemiyetin aleyhinde kullanmak oluyor ki bu da, ancak şuurunu kaybetmiş, akılsız, ahmak, budala hatta dinsiz veya dini bilmeyen serserilerin olsa gerek. Kendini bilen insan hiçbir zaman yalana tenezzül ve iltifat etmez ve bilir ki, yalan bir yüz karasıdır; er veya geç meydana çıkacaktır. Bir Müslüman ise çok nezih ve kibardır. Kendisine bir leke gelmesini katiyyen istemez. Bunun için yalana yaklaşmaz ve bilir ki, yalan münafıklık alametidir. Allah sübhanehu ve teala Hazretleri yalan söyleyeni katiyyen sevmez. Allah-u Celle ve ala'nın sevmediğini elbette Resullullah Efendimiz de sevmez. Allah-u celle ve ala'nın ve onun Resulü'nün sevmediğini, tabii insanların da, meleklerin de sevmesine imkan yoktur.
Şu halde, yalancı; herkesin menfuru, mezmum, ahlaksız, seviyesiz ve kıymetsiz bir kimse demektir. Dünyada da, ahirette de hali haraptır. Sonra yalan, mert kişilerin değil, adi ve daha doğrusu alçak kişilerin işidir. Mert insan, Müslüman olsun de sonra işine gelmediği vakit yalan söylesin, hiç olacak şey değildir. Onun için Müslüman her zaman mert ve dürüsttür. Yalana katiyyen tenezzül etmez.
Mehmed Zahid Kotku, doğruluktan ayrılmamak gerektiğini de şu sözleri ile müminlere tavsiye etmiştir:
"Doğruluğu arayınız. Her ne kadar onda tehlike varsa da muhakkak necat yine doğruluktadır. Doğrulukta izzet vardır, doğruluktan ayrılma. Yalan mezmum bir ahlaktır. Ondan sakın. Dünyada doğruluk kadar iyi bir şey yoktur. Allah ve insanlar yanında da yalandan fena bir şey yoktur."
YALANCILIĞIN ÇÖZÜMÜ:
ALLAH KORKUSU

Yalancıların en önemli özelliği ahirete inanmamaları veya inançlarından şüphede olmaları ve ahireti pek düşünmemeleridir. Allah'ın bir ayetinde bildirdiği gibi, "Yalanı, yalnızca Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydurur..." (Nahl Suresi, 105)
Allah'ı tanıyan bir insan, yalan söylemekten dolayı dünyada ve ahirette alınabilecek karşılıklardan korkup sakınır. Allah Kuran'ın birçok ayetinde hileli düzen kuranların tuzaklarının bozulduğunu bildirmektedir:
(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 43)
Sadece yalancılık için değil, bir insanın diğer tüm kötü ahlak özelliklerini terk etmesi için Allah'tan korkup sakınması, ahiretin varlığına inanması ve cehennem azabından korkması gerekir. Allah bir ayetinde "…Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden 'içleri titreyerek-korkmakta' olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah'adır." (Fatır Suresi, 18) diyerek bu gerçeği bildirmiştir.
Ayrıca, yalancının yalanlarını her seferinde deşifre etmek, ona inanmış görünerek ona ortak olmamak da o kişiyi yalan söylemekten vazgeçirebilir. Çünkü insanlar yalanlarına ses çıkarılmadığında insanları aldatabildiklerini sanmakta ve bu nedenle hem kibirlenmekte hem de bu kötü huylarından vazgeçmemektedirler.
Yalandan vazgeçmek ve bu konuda kararlı olmak için, o kişi insanların karşısındaki durumunun hiçbir öneminin olmadığını da düşünmelidir. Çünkü yalan ya itibar için, ya bir çıkar için söylenir. Bir insan, insanların aciz kullar olduklarını, onların rızalarının değil Allah'ın rızasını kazanmanın önemli olduğunu kavradığında, yalan söylemesinin bir anlamı ve nedeni de kalmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder