
Burada kendince zekice bir taktikle fiziksel bir yorgunluktan kurtulmuştur. O an için bu bir yarar olarak görünebilir ama insanın sonsuz yaşamı için bu aslında bir zarardır. Yalanla dünyada elde ettiği bu birkaç dakikalık dinlenme veya işten kaçma o kişinin ahirette kendisi için fayda sağlayacak bir ecri kaybetmesine neden olmuştur ve aslında ona sonsuza dek sürecek bir zarar getirmiştir. Ne var ki, akılsız olduğu için bunu hesaplayıp anlayamaz. Her yalancı, mutlaka hem dünyada hem de ahirette büyük kayıplar yaşar. Allah bir ayetinde, böyle insanlar için şu şekilde buyurmuştur:
(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 43)
Yalancı, insanları aldatmak, kendini temize çıkarmak, çıkarlarını korumak için tuzak kurar, ancak bunun sonucunda kendi tuzağına kendisi düşer ve birçok şeyi kaybeder. Yalan söyleyen insanların uğradıkları kayıplardan bazıları şöyledir:
Çevresindekilerin güvenini kaybetmesi: Her yalancı eninde sonunda kendisini ele verdiği için, çevresindekilerin güvenini ve saygısını kaybeder. Doğru söylediği sözlerine dahi artık şüphe ile bakılır. Bu kimselere hiçbir şey emanet edilmez, kimse yalancı ile ticaret yapmak istemez. Hiçbir zaman gerçek ve samimi bir dost bulamaz. Herkes ona karşı temkinli davranır. İmam Gazali yalan için: "Büyük günahların analarındandır." demiş ve şöyle devam etmiştir: "Kişi yalancı bilinirse sözüne güven kalmaz, gözlerden düşer, nazarlarda değersiz olur. Yalanın çirkinliğini anlamak istersen, başkalarının yalanının çirkinliğine bak, nefsin ondan ne kadar nefret duyacak gör, yalanının sahibini ne kadar istihkar edeceğine, söyleyeceği yalanını ne kadar çirkin bulacağına dikkat et..."
Kendisine olan saygı ve güvenini kaybeder: Yalancı insan, ahlaksızlığının farkında olduğu için kendisini de kötü ve değersiz görür. Bundan dolayı kendisine saygı duymaz, güvensiz olur. Çevresindekilerin kendisine bakış açısını da bildiği için ezik ve kompleksli bir tavır içinde olur. Bunu bir yandan da kurnazlık ve kendinden eminlikle gizlemeye çalışarak büsbütün itici bir tavır içine girer.
Yalanı her ortaya çıktığında küçük düşer: Yalancı insan yalanı her ortaya çıktığında küçük duruma düşer. Kendisini yüceltmek, kibirini korumak isterken, tamamen aşağılık bir karakter gösterir ve bunu çevresindeki herkes görür. Peygamber Efendimiz (sav)'in de belirttiği gibi "Yalancı hep kendini alçaltmaya yalan söyler."
İmam Rabbani ise yalancıların düştükleri durumu şöyle izah etmiştir:
İsra Suresinin 84. ayetinde mealen "Herkes kendine uygun işi yapar" buyruldu. Yani kişinin işi ve sözü, kendinin aynasıdır. Alçakların sözlerine iyi veya kötü karşılıkta bulunmamak daha iyidir. Yalanın sonu gelmez. Onların birbirini tutmayan sözleri, kendilerini rezil etmeye yetişir..."
Vicdanı hep rahatsız olur: Yalan söylemek insanın vicdanında büyük bir huzursuzluk yaratır. Hep bir endişe içinde olur. Allah'ın yasakladığı birşeyi yapmaktan dolayı sürekli iç huzursuzluğu ile yaşarlar.
Yalancıların akılsızlığı, söyledikleri yalanın onlara getireceği sonuçları düşünememelerinden de kolayca anlaşılabilir, Şöyle ki;
1. Yalan söyleyerek Allah'ın karşısına çıkardığı bir denemede başarısız olmuştur.
2. Muhtemelen sevap kazanacağı hayırlı bir işten geri kalmıştır.
3. Çoğu zaman dünyada peşinde olduğu makam-mevki-büyüklük gibi sıfatları dahi zedelenmiştir.
4. Ve en önemlisi sonsuza kadar kalacağı ahiret hayatını tehlikeye atmıştır.
Oysa insan, kendini küçük düşürmek uğruna doğruyu söylese, makam edinme ve büyüklenme iddiası olmadığını ortaya koyacaktır. Üstelik hatasını kabul ederek acizliğini belirttiği için de kendisine şefkat ve güven duyulmasına vesile olacaktır.
Bunların yanısıra Allah'tan korktuğu için vicdanının sesine cevap vererek şeytanını mağlup etmiş olacak, yalanlarının ardından yaşayacağı vicdani sıkıntı ve karmaşadan kurtulacaktır.
Elbette en büyük kazancı da, Allah'ın hoşnutluğunu kazanarak, büyük bir kurtuluş olan cennete yakınlaşması olacaktır.
Yalancılıkta ısrar edenlerin asıl büyük kaybı ahirette olacaktır. Dünyadaki küçük menfaatleri, anlık zevkleri için Allah'ın sınırlarını tanımayan, yalan söyleyerek ve bunu önemsiz sayarak harama girenler, ahirette bunun karşılığını cehennem azabı ile almaktan korkup sakınmalıdırlar. Her günahkar kendi aleyhinde günah kazanır ve hiç kimseye bir zarar veremez. Yalancının da her yalanı kendi aleyhine döner. Allah Kuran'da bu konuda şu ayetleri bildirmiştir:
Kim bir günah kazanırsa, o ancak kendi nefsi aleyhinde onu kazanmıştır. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 111)
(Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Bakara Suresi, 9-10)
Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir. (Fussilet Suresi, 46)
YALANCININ SİNSİLİĞİ
Yalancı, samimiyetsiz olduğu için, istediği şeyleri hep dolambaçlı yollardan, sinsilikle elde eder. Sinsi insanın herhangibir tavrı dışarıdan zararsız hatta faydalı bile görünse, aslında o anda kendi çıkarı için bir hesap ve plan içinde olur, çoğunlukla içten pazarlıklı davranır. Davranışları ve sözleri hiçbir zaman samimi, içten düşüncelerini yansıtmaz.
Sinsi, içten pazarlıklı, yalancı kişilere, Kuran'da verilen örneklerden biri Firavun'dur. Hz. Musa (as) ve kardeşi Hz. Harun (as), Mısır halkını uyardıklarında Firavun onlara karşı çıkmış, onları ve müminleri öldürmekle tehdit etmiş ve müminleri türlü işkencelere uğratmıştır. Firavun bu zulmünü ise kendince masum bir kılıfla örtmeye çalışarak, tüm bunları halkının iyiliği için yaptığını söylemiştir. Firavun'un Kuran'da bildirilen sözleri şöyledir:
Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mümin Suresi, 26)
Ayette görüldüğü gibi Firavun Hz. Musa (as)'ı, Allah'a ve dine karşı olduğu için öldürmek istediğini açık açık söylememekte, ancak inkarına, kötü ahlakına ve zalimliğine, kendince masumane bir kılıf örtmeye çalışmaktadır. Firavun'un iddiası, insanları fesattan veya dinlerini kaybetmekten kurtarmaktır. Gerçekte ise Firavun'un böyle bir amacı yoktur, bilakis fesadın kaynağı ve dine düşman olan kendisidir.
Sinsi insanlar da aynı Firavun örneğinde olduğu gibi kendilerini olduklarından farklı biri göstererek, daima kötülük ve hainlik düşünürler. Sinsilik bu gibi insanların gün içindeki sıradan davranışlarında da görülebilir. Sözgelimi sinsi insanların bir özelliği insanları gizliden gizliye kızdırma yöntemleri kullanmalarıdır. Genellikle böyle insanlar zeki de oldukları için bunları hep iyilik, masumiyet maskesi altında yaparak kendilerini ele vermemeye özen gösterirler. Ancak zeki olmalarına rağmen akılsız oldukları için ahlaksızlıkları hemen fark edilir. Sevgi ve saygı kaybeder, itici insanlar olurlar.
Örneğin sinsi insan iş yerindeki masasında durmasını istemediği, dağınıklık olarak gördüğü bazı şeyleri alıp bir başka kişinin masasına bırakır. Bunu yaparken de sanki o kişiye bir hediye veriyormuş, ona iyilik yapıyormuş gibi davranır. Oysa amacı o kişiye iyilikte bulunmak değil, dağınıklığını bir yerlere kaldırabilmektedir. Özellikle de diğer kişi titiz ve toplu biri ise, bir yandan da ona dağınıklık bırakarak onu kızdıracağını düşünür. Ancak bunu bir hediye veriyor edasıyla yapacağı veya "işine yarar diye düşündüm" diyerek vereceği için karşı tarafın kendisine itiraz etmesini de engellemiş olur.
Sinsi insan kendisine zor gelen işleri başından savma konusunda da hep içten pazarlıklı planlar yapar. Örneğin bir arkadaşı kendisinden yardım istediğinde, "benim kendi işlerim var, yardım edemem" der. Ancak zaman içinde arkadaşının ne kadar yorulduğunu ve kendisinin bir işi yokken onun oldukça zahmet altında kaldığını fark eder. Bu yine vicdanını harekete geçirmez, ancak bu sefer müdürünün veya diğer kişilerin kendisine neden ona yardım etmediğini soracaklarını düşünerek, işlerin bitmesine yakın son anda yardım eder. Veya müdürüne giderek "arkadaşımın çok işi var, yetiştiremiyor, işler aksayacak, ben ona yardım edeyim" diyerek, arkadaşının muhtemel bir şikayetine karşı önlem almış olur. Çünkü, o kişi şikayette bulunduğunda, kendisinin yardımcı olmak için talepte bulunduğu söylenecek, ve sinsi kişi kendince kendini korumuş olacaktır. Gerçekten de dikkatle takip edilmediğinde çoğu zaman sinsi kişi kendini ele vermeyebilir. Ancak, sinsi ahlak bir süre sonra kendini belli eder, o insanın genel tavrına, üslubuna, yüz ifadesine kadar yansır. O kişide bir iticilik, samimiyetsizlik ve kabalık oluşturur.
Sinsi kişi kendi istekleri doğrultusunda insanları yönlendirme yöntemini de kullanır. Sözgelimi birkaç arkadaş ile bir yere gitmek için biraraya geldiğinde, kendi istediği yere gidebilmek için rahatlıkla yalan söyler. Arkadaşlarının istediği yerler hakkında yalan söyleyerek kötüleyici konuşmalar yapabilir.
Veya sinsi kişi, yemek istemediği, tadını beğenmediği bir yemeği başkasına överek ikram edebilir. Görünüşte nezaketli bir davranışta bulunmakta ve yemek ikram etmektedir. Oysa, amacı yalan söyleyerek o yemekten kurtulmaktır.
İş bölümü yaparken kendisine görünürde çok görünen ama gerçekte çok daha hafif olan işleri alır. Böylece ilk bakışta çok fedakar gibi görünür, ama aslında adil bir paylaşım yapmamış, fedakarlık yapmak yerine bencil davranmıştır.
Sinsi ve yalancı insan gün içinde böyle küçük çıkarların peşinde olur. Belki birkaç saatliğine bazı menfaatler sağlar, herkes çalışırken oturur, kendi işini yaptırır, kendi istediği yere gider. Ancak, gerçekte hiçbir kazanç sağlamaz, aksine çok önemli şeyler kaybeder. Herşeyden önce ne kadar zeki ve kurnaz olursa olsun Allah böyle kişilerin akılcı davranışlarda bulunmasına izin vermez. Böyle bir insan sevimliliğini, güzelliğini, sıcaklığını kaybeder, çok soğuk, itici, sevimsiz bir insan olur. Allah, böyle akılsız ve menfaatperest insanların üzerine bir pislik kılar. Allah bunu bir ayetinde şöyle bildirir:
Allah'ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar. (Yunus Suresi, 100)
Ayrıca bu insan, böyle bir duruma düştüğünün ve dışarıdan akvaryumdaki balık gibi açık ve net olarak fark edildiğini anlayamaz. Daha da önemlisi Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kaybedebilir. Dünyadaki çok küçük çıkarları için ahiretteki sonsuz mutluluğu, rahatı, huzuru ve tahayyül dahi edemeyeceği görkemdeki nimetleri gözardı etmiş olur. Allah, ahiretten nasibi olmayanlar için Kuran'da şöyle buyurmuştur:
... İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur. (Bakara Suresi, 200)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder